Bireyin Çağrısı: Toplumda Yalnızlık ve Kimlik Bunalımı
- Cem Mirzade
- 22 Mar
- 2 dakikada okunur
Bugünün insanı kalabalıklar içinde yürüyor ama kendi sesini duyamıyor. Sosyal medya hesapları dolu, arkadaş listeleri kalabalık, ama geceleri sessiz. Giderek daha çok kişiyle iletişim kuruyor ama gitgide kendine daha yabancı hale geliyor.
Modern birey, görünürlük içinde kaybolmuş durumda.
Sosyoloji bize bir zamanlar toplumun birey üstünde baskı kurduğunu öğretmişti. Aile, mahalle, okul, dini kurumlar, hatta komşular… Ama bugün birey, tam tersi bir yalnızlığa mahkûm.
Artık kimse “beni gözetliyor” diye korkmuyor,
herkes “beni kimse görmüyor” diye üzülüyor.
Bu yeni çağda en büyük krizlerden biri kimlik krizi. İnsanlar ne olduklarını değil, nasıl algılandıklarını önemsiyor. Kimliğin inşası içsel bir süreç olmaktan çıktı, dış dünyanın beklentileriyle şekillenen bir vitrin haline geldi.
Ve vitrin ne kadar parlaksa, arka odalar o kadar karanlık kalıyor.
Psikolojiye dönersek:
Kimlik oluşumu, özellikle ergenlik ve genç erişkinlik döneminde kritik bir evredir. Eğer birey bu süreçte kendini keşfetmeden, yalnızca başkalarının gözünden tanımlamaya çalışırsa, benlik duygusu zayıflar. Bu da ilerleyen yıllarda anlamsızlık hissi, depresyon, aidiyet sorunları ve narsistik boşluklara neden olur.
Bir başka sorun ise toplumsal aidiyetin çözülmesi.
Eskiden bireyin ait olduğu gruplar vardı. Şimdi aidiyetler parçalandı. İnsanlar artık ne mahalleye ne dine ne siyasi görüşe ne de ideallere tam olarak bağlı. Bu boşluk, yalnızca bireysel değil; kolektif bir ruhsal çöküş yaratıyor.
Ve evet, yalnızlık çağın en sessiz salgını. Ama bu yalnızlık sadece fiziksel değil; anlaşılmama, görünmeme, hissedememe yalnızlığı. İnsan, kendisiyle kurduğu bağ koptuğunda, en kalabalık şehirde bile çorak bir iç dünyaya sahip olabilir.
Peki çözüm ne?
Birey, önce kendiyle tanışmalı. Psikoterapi, sanat, düşünsel üretim, yazmak, doğayla temas… Hepsi bu sürecin parçası olabilir. Ama esas mesele, bireyin kendi içine dönebilme cesaretini göstermesi.
Sosyoloji açısından ise yeni topluluklar inşa etmemiz gerekiyor. Mahalle dayanışmaları, ortak değerler, kültürel birliktelikler… Çünkü yalnız bireylerin oluşturduğu toplumlar, yalnız sistemlere dönüşür.
Son söz:
Birey, yalnızlığını anlamlandırdığında güçlenir.
Kimliğini sahicilikle inşa ettiğinde, sistem karşısında direnç kazanır.
Ve bir toplum, bireyine “sen varsın” diyebildiğinde, gerçek iyileşme başlar.
Cem Mirzade
Comments