top of page

Bilimin Sessiz Soruları, Felsefenin Sonsuz Yankıları ve Psikanalizin Derin Kuyusu


 

İnsan, bilmek için doğmaz; anlamak için var olur. Bilgi, onun elindeki bir araçtır, ama anlam, içinde yankılanan bir çağrıdır. Bilim, doğanın diliyle konuşur. Felsefe, insan aklının kurguladığı evrensel bir sorular zinciridir. Psikanaliz ise ruhun kıvrımlarında yankılanan kelimesiz fısıltıların tercümanıdır.

Bilim, gökyüzüne teleskop tutarken atomu mikroskopla parçalar. Bize maddi dünyanın haritasını çizer; ama haritanın üzerinde yürüyen yolcunun kalbini tarif edemez. Termodinamiğin ikinci yasası bir evreni anlatabilir, ama bir çocuğun gözündeki hüznü açıklayamaz. Bilim, “nasıl” sorusunun büyüsüne kapılırken, “neden” sorusunu çoğu zaman felsefeye bırakır.

Felsefe, işte bu noktada devreye girer. Aristoteles’in "ilk neden"i ile Nietzsche’nin "sonsuz dönüş"ü arasında, insanın kaderine dair sorular birikir. Felsefe, kesin cevaplardan ziyade düşüncenin kendisine tutkundur. Bir fikri çürütmekten çok, onu yeniden doğurmak ister. Bilim doğayı sorgularken, felsefe varlığı; hatta sorgulamanın kendisini sorgular.

Ve sonra psikanaliz gelir. Freud’un rüyaları çözümleyerek başlattığı devrim, aslında bilimin göz ardı ettiği bir bölgeyi fethetmeye çalışır: bilinçdışı. Ruhun laboratuvarı yoktur ama çatışmaları vardır. Bedenin ısısı dereceyle ölçülür ama suçluluk hissiyle gelen terleme, yalnızca içsel bir çözümlemeyle anlam kazanır.

Psikanaliz, insanın kendi hakikatine karşı geliştirdiği savunmaları çözerken, felsefenin varoluşsal yalnızlığına temas eder. Bir analiz seansı, bazen Sokrates’in meşhur “Kendini bil” çağrısını çağrıştırır. Terapi koltuğu, bilimin laboratuvarına benzemez ama orada da deney vardır: Kendinle deney.

Üç alan da aynı gerçeğin farklı cephesine dokunur. Bilim dış dünyayı ölçerken, felsefe iç dünyayı anlamlandırır, psikanaliz ise bu ikisinin arasında salınan “ben”i çözmeye çalışır. İnsan, atomlardan oluşan bir bedende, düşüncelerle yoğrulmuş bir bilinç taşır ve çocukluk çatışmalarının yankılandığı bir geçmişin mirasçısıdır.

Sonuç olarak insan, sadece bir "organizma" değil; anlam arayan, düşünen ve düşleyen bir varlıktır. Bilim ona dış dünyanın haritasını verir, felsefe neden yürüdüğünü sorar, psikanaliz ise hangi yollarda kaybolduğunu gösterir.

Belki de hakikat; bu üç damarın aynı kalpte attığı yerde gizlidir.

Comments


bottom of page