top of page

“Devletin Görmediği Yalnızlık: Modern Bireyin Sessiz Çığlığı”

Toplum, Psikoloji ve Devlet - II


Sokaklar kalabalık, ekranlar cıvıl cıvıl, sosyal medya hesapları arkadaşlarla dolu. Ama birey hiç bu kadar yalnız hissetmemişti. Modern çağın insanı, görünürde bağlantı içinde ama iç dünyasında derin bir kopuş yaşıyor. Bu yalnızlık artık bireysel bir mesele değil; toplumsal, politik ve hatta devletsel bir meseledir.

 

Devletin anayasal görevlerinden biri, yurttaşlarının refahını sağlamak. Ancak bu refah sadece ekonomik göstergelerle ölçülmez. Bireyin kendini değerli hissetmesi, sesinin duyulması, yalnız olmadığını bilmesi; en az maaş bordrosu kadar önemlidir. Yalnızlık, ruhsal bir salgın gibi yayılırken, devlet çoğu zaman bu sessiz krizi fark edemez.

 

Toplum ise bu yalnızlığı çoğu zaman yargılar. “İçe kapanık”, “asosyal”, “tembel” gibi etiketler yapıştırılır bireye. Oysa çoğu zaman bu yalnızlık, sistematik bir dışlanmanın, erken çocukluk travmalarının, toplumsal güvensizliğin ve aidiyet eksikliğinin sonucudur. Modern insan artık sadece bir “vatandaş” değil; aynı zamanda geçmişin yükünü sırtında taşıyan, gelecekten endişeli bir “duygusal varlık”tır.

 

Psikoloji bize şunu öğretir: Yalnızlık, sadece bir durum değil, bir algıdır. Ve bu algı, kolektif hafızayla beslenir. Devletin bu noktada yapabileceği çok şey var: Psikososyal destek merkezleri kurmak, mahalle temelli dayanışmayı teşvik etmek, gençler ve yaşlılar arasında köprüler kurmak, dijital dünyada kaybolan bireye ulaşmak…

 

Bir devlet, sadece kalabalıkları yönetmez; kalabalıkların içindeki yalnız bireyleri de gözetmelidir. Çünkü her yalnızlık, potansiyel bir toplumsal kırılmanın habercisidir. Görülmeyen bu sessiz çığlıklar, birikerek büyük bir yankıya dönüşür. Devlet işte o yankıyı duyduğunda değil, daha ilk fısıltıda harekete geçtiğinde gerçek anlamda toplumsal refah sağlamış olur.

Erhan Erdemir

 

Komentáře


bottom of page