“Bayram ve Yıkım Arasında Kalan İnsanlık”
- Erhan Erdemir
- 24 Nis
- 1 dakikada okunur
23 Nisan sabahıydı. Çocuklar, rengârenk balonlarını göğe salarken yer kabuğu birden öfkelendi. Gök neşeyle gülümserken, toprak ağlamaya başladı. İstanbul, bir kez daha hatırlattı bize ne kadar geçici olduğunu her şeyin. Bir yanda çocuk kahkahaları, diğer yanda göçük altındaki feryatlar yankılandı aynı şehirde.
Deprem sadece binaları yıkmadı; vicdanları da sarstı.
İnsan dediğimiz varlık, bir kutlamayla umudu yeşertirken, aynı gün kendi karanlık tarafıyla da yüzleşti. Sarsıntıdan dakikalar sonra, marketlerin kapıları kırıldı. Raftan alınan sadece ekmek ya da su değildi; insanlık da raflardan eksildi o an. Bazıları, “arkada kalanlar aç kalsın” der gibi aldı, aldı, aldı… Hiçbir sınır tanımadan. Sanki yıkılan kolonların altında kalan vicdandı.
Birbirimize “Geçmiş olsun” diyemedik bile. Herkes kendi geçimiyle meşguldü.
Sosyolojik olarak bu bir “kolektif çözülmeydi”. Toplumun birlikte yaşama ahdi, sessizce ihlal edildi. “Ben” duygusu “biz”in önüne geçtiğinde, medeniyet kâğıttan bir kule gibi çöker. O kule, o gün İstanbul’da çöktü.
Psikolojik olaraksa bir savunma mekanizmasıydı belki bu. Felaketin büyüklüğü karşısında birey, bilinçli düşünmeyi terk etti; ilkel benliği devreye girdi. Ama bu savunma, masum değildi. Çünkü ihtiyaçtan fazlasını alanlar, başkalarını açlığa terk etti. Bu, korkunun değil, bencilliğin yankısıydı.
Deprem bir doğa olayıdır. Ama insanın verdiği tepki, bir karakter sınavıdır.
Arka sokakta, evinden sadece bir battaniyeyle çıkan yaşlı kadına kimse bir somun ekmek vermedi. Çünkü ekmekler, “en çok alanlar”ın arabalarının bagajındaydı. Bir çocuk ağladı o gün, sadece annesini değil, insanlığa olan inancını da kaybederek…
23 Nisan, özgürlük ve neşeyle kutlanmalıydı. Ama bu yıl, o gün hem bir bayram hem bir matem oldu. Bir kutlama, bir sınav, bir utanç…
Belki bir gün bu toplum yeniden el ele verebilir. Ama o gün, yıkımdan kalan…..
Comentarios