top of page

Freud ve Şizofreni: Psikanalitik Perspektiften Bir İnceleme

Güncelleme tarihi: 14 Mar


 

Freud’un Şizofreniyi Kavramsallaştırması

 

Sigmund Freud, şizofreniyi doğrudan ve sistematik bir şekilde ele almasa da, psikozlar ve nevrozlar arasındaki farkı vurgulayarak şizofreni üzerine dolaylı açıklamalar geliştirmiştir. Freud, nevrotik bozuklukların bilinçdışı çatışmalardan kaynaklandığını ve savunma mekanizmaları ile bastırıldığını öne sürerken, psikozların (şizofreniyi de içeren) gerçeklik ile bağın kopması sonucu ortaya çıktığını ifade eder.

 

Freud’un psikanalitik teorisinde, şizofreni öncelikle libido (cinsel enerji) ile ilişkilendirilmiştir. Ona göre, şizofrenide libido nesnelerden çekilerek benliğe yönelir (narsisistik gerileme). Bu, bireyin dış dünyaya ilgisini kaybetmesine ve iç dünyasına kapanmasına yol açar.

 

Temel Freudcu Görüşler:

 • Narsisistik Geri Çekilme: Freud, şizofreninin narsisistik bir bozukluk olduğunu düşünerek, bireyin dış dünyadan ilgisini keserek içe kapanmasına neden olduğunu belirtmiştir.

 • İlk Nesne Kaybı ve Gerileme: Freud’a göre, erken çocukluk döneminde yaşanan travmatik kayıplar şizofreninin temelini oluşturabilir. Kişi, erken dönemde nesne ilişkilerini kaybederek içe kapanır.

 • Düşünce Bozuklukları ve Dil: Freud, şizofrenik bireylerin düşünce süreçlerinin düzensizliğini de yorumlamış ve bu kişilerin kelimeleri yeni anlamlarla kullanmalarının, bilinçdışının serbestçe ortaya çıkmasına neden olduğunu savunmuştur.

 

Freud, özellikle “Narsisizmin Giriş” (1914) ve “Psikanaliz ve Ruh Hastalıkları” (1924) gibi çalışmalarında şizofreniye dair teorik açıklamalar geliştirmiştir. Ancak şizofreninin psikanalitik tedaviye uygun olmadığını düşünerek, klasik psikanalizin bu hastalık grubuna uygulanamayacağını ileri sürmüştür.

 

Psikanalitik Teori Çerçevesinde Şizofreni

 

Freud’un teorisini genişleten psikanalistler, şizofreniyi farklı açılardan ele almışlardır. Freud sonrası psikanalistler, özellikle Melanie Klein, Jacques Lacan ve Heinz Kohut gibi isimler, şizofreniye yönelik daha derinlemesine yorumlar geliştirmişlerdir.

 • Melanie Klein ve Obje İlişkileri Teorisi: Klein, şizofreninin erken çocukluk dönemindeki nesne ilişkilerindeki bozukluklardan kaynaklandığını savunmuştur. Ona göre, paranoid-şizoid pozisyon, şizofrenik bireylerin dünyayı tehdit edici olarak algılamasına neden olur.

 • Jacques Lacan ve Dilin Önemi: Lacan, Freud’un şizofreniye dair görüşlerini geliştirerek, şizofreninin dilin çöküşü ile bağlantılı olduğunu öne sürmüştür. Şizofrenik bireylerin gerçeklik algısını yitirmesi, bilinçdışı anlamlandırma süreçlerindeki bozukluktan kaynaklanır.

 • Heinz Kohut ve Narsisistik Bozukluklar: Kohut, Freud’un narsisizm kavramını genişleterek, şizofrenik bozuklukları benlik gelişiminin erken dönemlerindeki kırılmalarla açıklamıştır.

 

Bu psikanalitik teoriler, şizofreninin sadece biyolojik temelli olmadığını, bireyin erken çocukluk deneyimlerinin ve nesne ilişkilerinin de önemli bir rol oynadığını göstermektedir.

 

Freud Sonrası Psikanalistlerin Şizofreni Yorumu

 

Freud sonrası psikanalistler, şizofreniyi psikanalitik teori içinde daha geniş bir çerçevede ele almışlardır.

 1. Otto Kernberg: Kernberg, şizofreninin kişilik bozukluklarıyla nasıl ilişkili olduğunu araştırmış ve şizofreninin temelinde ağır narsisistik patolojiler bulunduğunu savunmuştur.

 2. Donald Winnicott: Winnicott’a göre, şizofreninin kaynağı, çocukluk döneminde yaşanan temel güven duygusunun yıkılmasıdır.

 3. R.D. Laing: Laing, şizofreniyi bireyin toplumla ve aile yapısıyla yaşadığı çatışmalar sonucu gelişen bir fenomen olarak görmüştür. Ona göre, şizofrenik bireyler, toplumun baskılarından kaçmaya çalışan kişilerdir.

 

Bu yaklaşımlar, şizofreniyi sadece bireysel bir bozukluk olarak değil, aynı zamanda çevresel ve ilişkisel faktörlerin de etkili olduğu bir süreç olarak değerlendirmiştir.

 

Psikanalitik Terapinin Şizofreni Tedavisindeki Rolü

 

Freud, klasik psikanalizin şizofreni tedavisinde etkili olamayacağını düşünse de, bazı modern psikanalitik terapiler şizofreni hastaları için alternatif yaklaşımlar sunmuştur.

 

1. Destekleyici Psikanalitik Terapi:

 • Klasik serbest çağrışım yöntemi yerine, daha yapılandırılmış ve destekleyici bir terapi süreci uygulanır.

 • Terapist, hastanın gerçeklikle bağını korumasına yardımcı olur.

 

2. Lacan’ın Yapısalcı Yaklaşımı:

 • Lacan’a göre, şizofrenide temel problem, dil ve sembolik düzenin çöküşüdür.

 • Lacan, şizofrenik bireylerin dil üzerinden yeniden yapılanmasını sağlamayı amaçlamıştır.

 

Modern Psikanalitik Yaklaşımlar:

 • Şizofreni hastalarının duygu düzenleme becerilerini geliştirmek için psikanalitik teknikler destekleyici tedavilerle birleştirilmektedir.

 • Terapötik ittifakın güçlendirilmesi ile hastanın içsel dünyasına ulaşılmaya çalışılır.

 

Sonuç Olarak,

 

Freud’un şizofreniye yaklaşımı, daha çok narsisizm ve libido geri çekilmesi üzerine kuruluydu. Ancak psikanaliz geliştikçe, şizofreniye dair daha derin ve ilişkisel yorumlar ortaya çıkmıştır. Freud sonrası psikanalistler, şizofreniyi erken dönem nesne ilişkileri, dil yapıları ve narsisistik gelişim bozuklukları açısından ele almışlardır.

 

Günümüzde şizofreni tedavisinde psikanalitik yaklaşımlar tek başına yeterli görülmemekle birlikte, bazı terapötik unsurlar destekleyici tedavilerde kullanılmaktadır. Psikanaliz, şizofreninin bireysel anlam dünyasını anlamak için önemli bir perspektif sunmaya devam etmektedir.

Erhan ERDEMİR

Comments


bottom of page