HUKUK,PSİKOLOJİ İÇERİKLİ BİR ANLATI:MCNAUGHTEN KURALLARI VE CEZAİ SORUMLULUK: TARİHSEL VE HUKUKİ BİR DÖNÜM NOKTASI
- Erhan Erdemir
- 18 Mar
- 3 dakikada okunur
Giriş
Tarih boyunca hukuk sistemleri, suç işleyen bireylerin akıl sağlıklarını dikkate alarak cezai sorumluluklarını değerlendirmiştir. Ancak bu konuda sistematik ve hukuki çerçevede belirlenmiş ilk kurallar McNaughten Kuralları olarak bilinmektedir. 1843 yılında gerçekleşen Daniel McNaughten Davası, modern ceza hukukunda akıl hastalığının cezai sorumluluk üzerindeki etkisini tartışmaya açmış ve günümüzde halen geçerli olan bazı temel ilkelerin doğmasını sağlamıştır.
Bu yazıda, McNaughten Davası’nın detayları, mahkemenin karar süreci, akıl hastalığının cezai sorumluluk üzerindeki etkileri ve modern hukuk sistemlerine yansımaları ele alınacaktır.
Daniel McNaughten ve 1843’teki Suikast Girişimi
Daniel McNaughten, 1813 doğumlu bir İskoç vatandaşıydı ve meslek olarak ahşap oymacılığı yapıyordu. Ancak gençlik yıllarından itibaren paranoya ve psikotik belirtiler göstermeye başlamıştı. Özellikle, hükûmetin kendisini takip ettiğine, ona zarar vermek için bir komplo kurulduğuna ve sürekli izlenildiğine inanıyordu.
Bu paranoyak sanrılar, zamanla McNaughten’ın zihinsel sağlığını daha da kötüleştirdi. 20 Ocak 1843’te, İngiltere’nin Londra kentinde, Başbakan Sir Robert Peel’i öldürerek kendisini tehdit eden “sistemi” yok edebileceğine inandı. Ancak saldırı sırasında, yanlışlıkla Peel’in özel sekreteri Edward Drummond’u vurdu. Drummond, saldırıdan birkaç gün sonra hastanede komplikasyonlar nedeniyle hayatını kaybetti.
McNaughten Davası ve Akıl Hastalığı Savunması
McNaughten tutuklandıktan sonra yargılanmaya başlandı. Mahkeme sürecinde avukatları, müvekkillerinin “akıl hastalığı nedeniyle suç işlemeye ehil olmadığını” savundu. O dönemde akıl hastalığı savunması hukuki açıdan belirsiz bir alandı ve net kurallar bulunmamaktaydı. Ancak dava sırasında doktorlar ve uzmanlar, McNaughten’ın sanrılar içinde yaşadığını, gerçeği ayırt edemediğini ve işlediği suçun ahlaki ya da hukuki sonuçlarını anlayamayacak durumda olduğunu belirtti.
Bu savunmanın ardından, jüri McNaughten’ın akıl hastası olduğuna karar verdi ve onu “delilik nedeniyle suçsuz” (not guilty by reason of insanity) buldu. Bunun sonucunda McNaughten, idam edilmek yerine Bedlam Akıl Hastanesi’ne (Bethlem Royal Hospital) gönderildi ve hayatının geri kalanını akıl hastanesinde geçirdi.
McNaughten Kuralları ve Ceza Hukukundaki Etkileri
Bu dava, İngiltere ve birçok diğer ülkenin ceza hukuku açısından bir dönüm noktası oldu. O dönemin en yüksek yargı organı olan House of Lords (Lordlar Kamarası), bu tür vakalarda akıl hastalığı savunmasının nasıl değerlendirilmesi gerektiğine dair kurallar koymak zorunda kaldı.
1843 yılında belirlenen McNaughten Kuralları, ceza hukukunda akıl hastalığı savunmasına yönelik ilk net çerçeveyi oluşturdu. Bu kurallar, günümüzde dahi pek çok hukuk sisteminde kullanılmaktadır.
McNaughten Kuralları’nın Temel İlkeleri:
1. Sanık, suç işlediği sırada akıl hastası mıydı?
• Eğer kişi, suç işlediği sırada ciddi bir akıl hastalığı içindeyse, cezai sorumluluğu sorgulanabilir.
2. Sanık, yaptığı eylemin doğasını veya ahlaki sonuçlarını anlayabiliyor muydu?
• Eğer sanık, eyleminin gerçek doğasını veya hukuki sonuçlarını kavrayamıyorsa, akıl hastalığı nedeniyle suçsuz sayılabilir.
3. Sanık, suç işlediği sırada doğruyu yanlıştan ayırt edebiliyor muydu?
• Eğer kişi, eyleminin yasalar karşısında yanlış olduğunu bilmiyorsa veya farkında değilse, cezai sorumluluktan muaf tutulabilir.
Bu kurallar, suçlunun akıl sağlığını cezai sorumluluğu açısından değerlendirmek için günümüzde hala temel bir referans noktasıdır.
-Modern Hukuk Sistemlerinde McNaughten Kuralları
McNaughten Kuralları, sadece İngiltere’de değil, ABD, Kanada, Avustralya ve diğer birçok ülkede cezai sorumluluğu belirleyen bir model olarak kabul edilmiştir. Ancak bazı ülkeler, bu kuralları zaman içinde revize etmiş ve daha modern yaklaşımlar geliştirmiştir.
Örneğin:
• ABD’de McNaughten Kuralları, birçok eyalette temel referans noktasıdır ancak bazı eyaletlerde ek kriterler getirilmiştir.
• Almanya’da “azalmış cezai sorumluluk” kavramı kullanılarak akıl hastalığının etkileri daha detaylı ele alınmaktadır.
• Türkiye’de Türk Ceza Kanunu’nun Madde 32 hükmü, McNaughten Kuralları ile benzer bir mantık taşımaktadır. Buna göre, akıl hastalığı nedeniyle fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayamayan veya iradesini kontrol edemeyen kişiler cezai sorumluluktan muaf tutulmaktadır.
-McNaughten Kuralları’nın Günümüzdeki Önemi ve Eleştirileri
Her ne kadar McNaughten Kuralları, ceza hukukuna büyük bir katkı sağlamış olsa da, günümüzde bazı eleştiriler de yöneltilmektedir.
• Katı bir yapıdadır → Kişinin doğru ve yanlışı “tam olarak” ayırt edememesi gerektiğini belirtmesi, bazı vakalarda esneklik olmamasına neden olur.
• Modern psikiyatriyi tam anlamıyla yansıtmaz → Günümüzde akıl hastalıkları çok daha geniş bir spektrumda ele alınmaktadır ve McNaughten Kuralları bazı karmaşık vakaları değerlendirmede yetersiz kalabilir.
• İstismar edilebilir → Akıl hastalığı savunması, bazı suçlular tarafından cezai sorumluluktan kaçmak için manipüle edilebilir.
Bu eleştiriler doğrultusunda, bazı hukuk sistemleri “yeni nesil akıl hastalığı savunmaları” geliştirmiştir. Örneğin:
• Durham Testi (ABD): Suçun doğrudan akıl hastalığının bir sonucu olup olmadığına odaklanır.
• Amerikan Hukuk Enstitüsü (ALI) Testi: McNaughten Kuralları’na ek olarak bireyin dürtü kontrolünü de değerlendirir.
Sonuç
Daniel McNaughten Davası, ceza hukukunda önemli bir dönüm noktası olmuş ve akıl hastalığı savunması için bir temel oluşturmuştur. Günümüzde bile McNaughten Kuralları, modern hukuk sistemlerinin birçoğunda referans alınmaktadır. Ancak gelişen psikiyatri bilimi ve hukuk sistemleri, bu kuralların daha esnek hale getirilmesi gerektiğini savunmaktadır.
Ceza hukukunun temel ilkesi “cezaların adil olmasıdır” ve bu bağlamda McNaughten Kuralları, akıl hastalığının adil bir şekilde değerlendirilmesi için halen büyük bir öneme sahiptir.
Erhan ERDEMİR
Comments