“Siyasetin Dili, Halkın Sessizliği: Bir Yalnızlık Hikâyesi”
- Cem Mirzade
- 2 Nis
- 1 dakikada okunur
Siyaset uzun bir süredir konuşanların, bağıranların, üstünlük kurmaya çalışanların alanı haline geldi. Ne yazık ki bu gürültü içinde en önemli ses kayboldu: halkın sesi. Bugün Türkiye’de giderek artan bir sessizlik hâkim. İnsanlar siyasi görüşlerini paylaşmaktan, düşüncelerini dile getirmekten korkar hale geldi. Sessizlik, özgürlük kaybının en incelikli belirtisidir.
Siyasi kutuplaşma o kadar derinleşti ki, insanlar artık sadece karşı görüşe tahammül edememekle kalmıyor; kendi içinde bile şüpheye düşüyor. Aile içinde konuşmalar kesiliyor, arkadaşlıklar bozuluyor, hatta işyerlerinde bile insanlar birbirlerini siyasi görüşlerine göre etiketliyor. Bu, sadece siyaset alanında değil, toplumsal yapının her katmanında bir çöküşü haber veriyor.
Ama asıl dikkat edilmesi gereken şey şu: Sessizlik, bazen kayıtsızlık değil; sabrın sınırıdır. Sessizlik büyürse, toplumun iç dinamikleri zedelenir. İnsanlar, artık hiçbir sözün bir anlamı kalmadığına inanırsa, konuşmayı bırakır. Ve o noktada, demokrasinin en büyük dayanağı olan “katılım” ortadan kalkar.
Siyasetçiler, susan halkı zafer sanmasın. Konuşmayan bir toplum, sağlıklı değildir. Demokrasi sadece sandıktan ibaret değildir; sokaktaki bir sohbet, bir itiraz, bir alkış da demokrasidir.
Bugün halk, yeniden konuşmak, yeniden anlaşılmak istiyor. Belki de en çok da “dinlenmek” istiyor. Siyasetin bu sessiz çığlığa kulak vermesi gerek. Yoksa halk bir gün yalnızca konuşmaz; sırtını da döner .
Cem Mirzade
Comments