“Atamla Aynı Yaştayız – 52 Yaşında Bir Diyalog”Hayalî Bir Röportaj
- Erhan Erdemir
- 28 Mar
- 1 dakikada okunur
Ben: Atam, bugün ikimiz de 52 yaşındayız. Aynı çağda yaşasaydık, sizinle bir fincan kahve eşliğinde sohbet edebilir miydim?
Atatürk (gülümseyerek): Neden olmasın evladım? Aynı yaştaysak demek ki aynı zamanın yükünü omuzluyoruz. Anlat bakalım, bugünün Türkiye’sinde 52 yaşında olmak ne demek?
Ben: Açıkçası Atam, hem çok şey görmüş olmak hem de hâlâ içinde umut taşıyor olmak demek. Ama sormadan edemeyeceğim, siz 52 yaşındayken neler hissediyordunuz?
Atatürk: 52 yaşındaydım… 1933’tü. Cumhuriyet henüz on yaşındaydı. Gençti ama büyümeye kararlıydı. Ben ise yorulmuştum ama yılmamıştım. Her sabah güne, bir milletin kaderine yön verme sorumluluğuyla uyanıyordum. Senin yükün ne?
Ben: Benim yüküm sizinkine kıyasla daha sade ama bir o kadar da çetin. Geçmişin izlerini taşıyan bir toplumda geleceğe dair umut taşımanın sorumluluğu. Bir yandan çocuklarıma, bir yandan topluma karşı vicdani görevlerim var. Sizin zamanınızdan farklı olarak, bireysellik ön planda ama toplumsal duyarlılık azalmış gibi…
Atatürk: Toplumdan kopan birey, kökünü kaybetmiş bir ağaç gibidir. Kurur. Ama şunu unutma: Her dönemin sancısı farklıdır. Biz silahlarla savaştık, siz ise düşüncelerle, bilgiyle, sabırla mücadele ediyorsunuz.
Ben: Sizi en çok ne yordu Atam? Fiziksel savaşlar mı, yoksa zihinsel mücadeleler mi?
Atatürk: Zihinsel olan. Cehaletle savaşmak, bazen cephedeki düşmandan daha zordur. İnkılaplar yaparsın, anlatırsın, yazarsın… Ama bir insan anlamak istemiyorsa, en kalın kitabı bile okuyamaz. Sen neyle savaşıyorsun bugün?
Ben: Umutsuzlukla. Ve zamanla. İnsanlar değerlerini, insanlıklarını, birbirlerine olan güvenlerini yitiriyor gibi geliyor bana. Siz olsaydınız ne yapardınız?
Atatürk: Umutsuzluk mu? Asla. “Türk milleti zekidir, Türk milleti çalışkandır,” derken boşuna söylemedim. Zekâmıza ve irademize inanırım. Unutma, milletin ferdi olarak senin yandaki insana kattığın değer, o milleti yükseltir.




Yorumlar