Ben ve Atatürk çocukluk arkadaşım.
- Erhan Erdemir
- 28 Mar
- 2 dakikada okunur
O halde başlayalım…
Ben 6 yaşında,Ata da 6 yaşında. Aynı yaştayız. Aynı toprağın çocukları. Aynı güneşin altında, aynı gökyüzüne bakıyoruz. Birbirimizin adı bile yok henüz, ama kalpleriniz tanışık.
İşte o gün, bir tarlada, çocukluğun zamansızlığında buluştuğumuz o sabah:
“Tarlada Karga Kovalarken: Atamla Aynı Çocukluk”
Hayalî Bir Zaman, Gerçek Bir His
Ayaklarımız toprağın sıcağını içimize çekerken, annemin sesi arkamızdan yankılandı:
“Ekinlere dikkat edin ha, kargalar indi mi bırakmazlar!”
Göz göze geldik onunla.
O bendim.
Ama değildim.
O Mustafa’ydı.
Henüz Kemal bile değil.
Henüz “Atatürk” hiç değil.
Ama gözlerinde o bildik ışık vardı.
Koşmaya başladık. Tarlanın öbür ucuna doğru, birbirimizi geçmeye çalışarak, sanki kargalar değil de zamanı kovalıyorduk. Gülüşümüz rüzgâra karıştı.
Kargalar havalanınca bir zafer edasıyla baktı bana:
“Korktular!” dedi.
“Daha da gelirler ama,” dedim.
“Olsun. Biz de yine kovalarız.”
Nefes nefeseydik.
Biraz dinlenmek için saman demetlerinin arasına uzandık.
Gözlerimizi gökyüzüne diktik.
Bulutlar geçiyordu ağır ağır.
Ben bir tanesine bakarak söyledim:
“O bulut bir ata benziyor…”
O da yanındakine işaret etti:
“Şu da yorgun bir çocuk gibi… Belki bir gün bu çocuk büyür, bu ata biner…”
Bir süre sessizlik oldu.
Sadece ağustos böcekleri konuştu.
Sonra yavaşça döndü bana.
Sanki bir sır verir gibi fısıldadı:
“Biliyor musun, bir gün bu topraklarda herkes özgür olacak… Bizim gibi çocuklar… Korkmadan gülecek.”
Ben anlayamamıştım.
Sadece başımı salladım.
Ve sonra parmağıyla havayı çizdi:
“Bir gün bu topraklara adalet gelecek. Ama önce biz kargaları kovalayacağız. Hem dışardakileri… hem içimizdekileri…”
Ayağa kalktı.
Elime bir çomak tutuşturdu.
“Haydi,” dedi, “karga çok. Ve zaman az.”
Ben onun ardından koştum.
Kargalar yeniden indi.
Ama biz yine oradaydık.
İki küçük çocuk.
Biri tarih olacak,
Biri hikâye yazacak.
Kommentare