Heidi’nin Dağlarından Bugünün Dünyasına: İçimizdeki Sessiz Şarkı
- Düşler Sahnesi
- 24 Mar
- 1 dakikada okunur
Ah, benim çocukluğumun dağları…
O tertemiz hava, her sabah çiçek kokularıyla uyanmak, kuşların sesini yastık niyetine dinlemek…
Doğanın kalbinde büyüyen biri olarak, şimdi betonla sarılmış şehirleri görünce içimde bir sızı hissediyorum. Türkiye… ne güzel bir ülke aslında. Ovaları, yaylaları, nehirleri… hepsi birer şiir gibi. Ama nedense insanlar bu şiiri okumayı unutmuş gibi yaşıyor.
Koşturuyoruz.
Bir yere yetişiyoruz ama nereye vardığımızı bilmiyoruz.
Kalpler yorgun, gözler telaşlı.
Oysa ben küçük bir çoban kızıyken öğrendim ki, bir çiçeğe eğilmek bile bir dua gibidir.
Bir kuşun kanat çırpışını fark etmek, insanı kendine getirir.
Şimdi bakıyorum… şehirlerde herkes kulaklıkla yürürken doğanın sesi kısılmış gibi.
Türkiye’nin insanı sıcaktır, misafirperverdir, elindekini paylaşır.
Ama son yıllarda bu sıcaklık sanki içe çekilmiş, kar altına gömülmüş gibi.
Birbirimizi anlamaya, dinlemeye, sadece “nasılsın?” demeye ihtiyacımız var.
Tıpkı dağ yollarında tökezleyen birine el uzatmanın ne kadar kıymetli olduğunu bilmek gibi.
Dünya daha da karmaşık.
Ormanlar suskun, nehirler kirli akıyor.
Toprak, eskisi gibi bereketli değil.
Sanki dünya yorulmuş.
Hasta bir dost gibi…
Sevgiye, şefkate, biraz ilgiye ihtiyacı var.
Ama hâlâ inanıyorum.
Küçücük bir çiçeğin, küçücük bir dostluğun, yepyeni bir başlangıç yaratabileceğini biliyorum.
Umut, doğanın kalbinde hâlâ yaşıyor.
Ve biz insanlar, biraz yavaşlarsak… belki o umutla yeniden karşılaşırız.
Bu ülke, bu dünya… yeniden iyileşebilir.
Yeter ki herkes kendi içindeki Heidi’yi hatırlasın.
Saf, meraklı, sevecen bir çocuk gibi yeniden doğaya, insana, yaşama dokunmayı denesin.
Çünkü bazen, değişim büyük şehirlerde değil…
Küçük bir yürekte başlar.




Yorumlar