Freud’un Gözünden: Türkiye’de Bastırılan Kolektif Bilinç – Aile, Devlet ve Arzu
- Freud'un Gözünden
- 22 Mar
- 2 dakikada okunur
Bugün sizlere bir ulusun divanından sesleniyorum. Türkiye… Doğu ile Batı arasında kalmış; ne tam modern ne tam geleneksel bir toplum. Bu topraklarda ruhsal çatışmalar yalnız bireylerde değil, kolektif bilinçdışında da yaşanıyor. Çünkü bu toplum, uzun zamandır aynı bastırmayı yaşıyor: “Kendisi olma arzusu.”
Benim teorim basittir ama etkileri derindir. Bastırılan her arzu, geri döner. Ya semptom olarak ya öfke olarak ya da bir başka kılıkta. Ve bu coğrafyada bastırılan şey, sadece cinsellik ya da şiddet değil… Düşünmek, sorgulamak, ‘ben’ diyebilmek bile bastırılıyor.
Aile yapısı oldukça merkezi. Çocuk konuşmaz, yetişkin itaat eder, kadın susar, erkek tahakküm eder. Bu bir düzen değil; bu, bir bastırma mekanizmasıdır. Otorite, hem evde hem okulda hem devlette şefkat maskesiyle kontrol uygular. Ama şefkat ile denetim arasındaki çizgi kaybolduğunda, nevroz toplumsal hale gelir.
Siz hâlâ “bizden büyükler bilir” diyorsunuz. Oysa bazı büyükler sadece kendi korkularını miras bırakıyor. Ailede bastırılan duygular okulda patlar. Okulda bastırılan fikirler sokakta öfke olur. Sokakta bastırılan özgürlük, sosyal medyada sahte kahramanlık olarak geri döner.
Freud olarak size söyleyeyim: Bu toplumda en çok bastırılan şey, arzu değil; ifade özgürlüğüdür. Arzu eninde sonunda bir yerden sızar. Ama düşüncenin bastırılması, uzun vadeli bir travma yaratır. Çünkü ifade edilmemiş düşünce, kişiliği zedeler.
Devlet mekanizması da aile gibi davranıyor. Baba gibi koruyucu, ama aynı zamanda cezalandırıcı. “Devlet baba” tabiri tesadüf değil. Çünkü çoğu birey, babasının gölgesinde yaşadığı gibi, devletin gölgesinde yaşamayı içselleştirmiş. Bu da otonom birey yetişmesini engelliyor.
Cinsellik, şiddet, inanç… Her biri bastırılıyor, ama reklam panolarında, dizilerde, internetin derinliklerinde fışkırıyor. Neden mi? Çünkü bastırdığınız şey, zihninizin arka bahçesinde asla ölmez. Sadece şekil değiştirir. Ve bazen daha da tehlikeli hale gelir.
Ey Türkiye halkı…
Bilinçdışınız size sinyaller veriyor: Gece uykularınızda, ani öfke patlamalarınızda, geçmişe saplanmış melankolinizde, travmalarınızda…
Bu sinyalleri görmezden geldikçe, yalnız birey değil, toplum da hasta olur.
Ve bir gün, bir ulus olarak divana uzanırsanız, ilk sorum şu olacaktır:
“Ne zaman gerçekten kendiniz oldunuz?”
Comments