Cinsellik ve İnanç: İnsan Ruhunun Dokunulmaz Mahremiyeti
- Erhan Erdemir
- 24 Nis
- 1 dakikada okunur
Cinsellik, bir tercihten çok, çoğu zaman bir varoluş biçimidir. Kadın, erkek, LGBT+, aseksüel ya da tanımlanmak istemeyen biri… Her birey, kendi iç sesine göre bir yolculuk yapar. Bu yolculuğun doğrusu veya yanlışı başkalarının merceğine değil, yalnızca kişinin kendi vicdanına, kalbine ve bedenine aittir. Çünkü cinsellik sadece bir bedensel yönelim değil, aynı zamanda bir duygulanım, bir aidiyet ve kimlik halidir.
İnanç ise, görünmeyene duyulan güven; insanın evrenle kurduğu en mahrem ilişkidir. Bir dine bağlı olmak, hiçbir dine inanmamak, doğaya secde etmek ya da içindeki Tanrı’ya yönelmek… Tüm bunlar bir kişinin öznel hakikatidir. Kimsenin kılığına, yaşamına, sevdasına bakarak inancını sorgulamak, Tanrı’nın yerine geçmeye kalkmaktır. Ve bu, en büyük saygısızlıktır – hem insana, hem inanca.
Toplum çoğu zaman bu iki alana karışmak için gerekçeler üretir: “Toplum düzeni”, “ahlaki değerler”, “gelenekler”… Oysa gerçek şu ki, kimsenin cinselliği bir başkasına zarar vermedikçe yargılanamaz. İnancı da sorgulanamaz, çünkü inanç zaten bir yargının değil, bir teslimiyetin ürünüdür.
İnsan sadece doğduğu beden değil; yaşadığı ruh, seçtiği yol, hissettiği aşktır. Her bireyin yönelimi, inancı ve yaşam tarzı saygıyı hak eder. Bu dünyada farklı olmak bir suç değil, zenginliktir.
Ve unutulmamalıdır: Ne cinsellik bir günah, ne inanç bir damgadır. İkisi de insanın kutsal mahremiyetidir.
Erhan Erdemir




Yorumlar