Dürtülerimizin Gölgesinde: Kötülüğün İnsan Merkezli Anatomisi
- Erhan Erdemir
- 25 Tem
- 2 dakikada okunur
“Kötülük, dışarıdan gelen bir karanlık değil; içeriden gelen bir fısıltıdır çoğu zaman.”
İnsan doğası iki temel kutupta salınır: arzu ve denetim. Bir yanda doyum isteyen dürtülerimiz, diğer yanda toplumsal ve ahlaki sınırlarla şekillenmiş benliğimiz... Peki kötülük dediğimiz o yıkıcı güç, tam olarak nerede doğar?
Bu yazının çıkış noktası net: “Kötülük, dürtüsel arzularla ilgilidir.” Ancak bu, tek bir neden-sonuç ilişkisine indirgenebilecek kadar basit değildir. Kötülük, çoğu zaman bastırılmış, yönlendirilememiş ya da yüzleşilmemiş içsel arzuların kontrolsüz taşmasıdır. Bir çocuğun oyuncağı elinden alındığında gösterdiği öfke ile bir yetişkinin güce ulaşmak için uyguladığı manipülasyon, farklı derecelerde ama benzer bir mekanizmanın ürünüdür: dürtüsel tatmin arayışı.
Freud’a göre insan zihninde id (dürtüler), ego (gerçeklik) ve süperego (ahlak) arasında sürekli bir mücadele vardır. Kötülük, çoğu zaman bu dengeyi bozan bir id patlamasıdır. Dürtüler dizginlenmediğinde, akıl sesini kaybettiğinde, insan kendi karanlığına yenik düşer. İşte o an, kötülük sadece bir eylem değil, bir boşluk olur: başka birini hiçe sayma cesareti.
Ama bu sadece bireysel bir mesele değildir. Toplum, çoğu zaman kötülüğü cezalandırmakla yetinir; oysa mesele daha derindedir. Neden bir insan kötülük yapma eğilimi gösterir? Bu, biyolojik bir yazılım mı, yoksa sosyal öğrenmeyle şekillenen bir eğilim mi? Belki de her ikisi birden...
İnsan merkezli bakış açısı bize şunu söyler: Hiçbir kötülük, sadece “kötü biri” olmakla açıklanamaz. Her kötülük, bir insanın içinde bastırılmış bir şeye işaret eder: sevilme arzusu, öfke, aşağılanma, terk edilme korkusu ya da değersizlik hissi...
Dürtüler bastırıldığında yok olmaz, dönüşür. Susturulan bir arzu, bir gün bir maskeyle karşımıza çıkar: şiddet, nefret, kıskançlık ya da soğukluk olarak. İşte o yüzden insanı merkeze alarak kötülüğü anlamak, aslında insanı anlamaktır.
Peki ne yapılmalı?Kötülüğe karşı mücadele sadece yasayla, ceza ile değil; insanın iç dünyasına yapılan derin bir yolculukla mümkündür. Eğitim, psikolojik destek, empati, öz-farkındalık... Bunlar kötülüğün panzehiri olabilir. İnsan, kendi karanlığıyla yüzleşirse, kötülük yerini iyiliğe bırakabilir.
Son Söz:Kötülüğü anlamak, insanı anlamaktır. Her dürtü bir potansiyel taşır: ya yıkım ya dönüşüm... Tercih, farkındalıkla başlar. Çünkü insan, sadece düşünen değil, hisseden ve dönüştürebilen bir varlıktır.
Yorumlar