top of page

İnsan Endişeden Yaratılmıştır: Psikolojik ve Tanrısal Bir Bakış


İnsan, yalnızca etten ve kemikten değil; endişeden, beklentiden ve bilinmezlikten yoğrulmuş bir varlıktır. Kutsal metinlerde geçen “İnsan endişeden yaratılmıştır” ifadesi, metaforik düzeyde insanın ruhsal doğasına, psikolojik derinliğine ve Tanrı’yla kurduğu bağı anlamlandıran kadim bir gerçeğe işaret eder.

Psikolojik açıdan bakıldığında, endişe; zihnin geleceğe yönelmiş tetikte hâlidir. Henüz gerçekleşmemiş olanı öngörmeye çalışmak, olasılıklar dünyasında güvenlik aramak, insan aklının en temel çabasıdır. Bu çaba, bir nevi varoluşsal bir navigasyondur: Belirsizlik içinde yön bulma arzusudur. Freud’a göre kaygı, bastırılmış dürtülerin bilinçdışı uyarısıyken, Viktor Frankl için anlam arayışının bir göstergesidir. Yani insan, endişe ettikçe düşünen, düşünen oldukça anlam üreten bir varlıktır.

Ama endişe yalnızca psikolojik bir uyarı değil; aynı zamanda Tanrı’nın insana bahşettiği en ilginç lütuftur. Çünkü yaratıcı kudret, insana sadece var olmayı değil, kendi varlığı üzerine düşünmeyi de vermiştir. Hayvanlar acı çeker ama acının üzerine düşünmez; insan ise hem acıyı yaşar hem de “Bu neden oldu?” diye sorar. İşte bu fark, insanı “sıradan bir varlık” olmaktan çıkarır, kutsal bir emanetin taşıyıcısı yapar.

Endişe, Tanrı’nın insan kalbine bıraktığı ince bir tınıdır. O tını sayesinde insan, yanlışla doğruyu, geçiciyle kalıcıyı, faniyle baki olanı ayırt etmeye başlar. Endişe, ilahi bir pusula gibidir; yönü göstermez ama yön arayışına sürükler. Tanrı, insanı mutlak bilgiyle donatmamıştır çünkü mutlak bilgi, endişeyi ortadan kaldırır. Ve endişesi olmayan bir varlık, özgürlüğünü kaybeder.

İnsan, endişeyle sınanır; endişeyle olgunlaşır. Bir çocuğun annesini kaybetme korkusu, bir gencin başarısız olma endişesi, bir yaşlının yalnız kalma korkusu… Tüm bu duygular, bizi daha çok insan yapar. Çünkü endişe, kalbin Tanrı’ya yöneldiği ilk andır. Dualar genellikle huzurdan değil, endişeden doğar. Ve belki de bu yüzden, endişe, Tanrı’ya atılan ilk adımdır.

Öyleyse insan, ne sadece bir biyolojik varlıktır, ne de sadece bir ruh taşıyıcısı. İnsan, endişesinin içinde kıvranan ama o kıvranışta Tanrı’nın izini arayan bir varlıktır. Ve bu arayış bitmez; çünkü endişe bitmez. Endişe varsa umut vardır. Umut varsa irade. İrade varsa Tanrısal kıvılcım...

İnsan, endişeden yaratılmıştır. Ve belki de bu yüzden, insan duâya meyillidir.

Comments


bottom of page