top of page

Toplumsal Travmaların Ekonomik Yansımaları: Ruhsal Depremler ve Finansal Kırılmalar


 


 

Toplumlar yalnızca doğal afetlerle, savaşlarla ya da ekonomik krizlerle sarsılmaz; bazen duyulmayan bir çığlık, bastırılan bir öfke, ertelenen bir gerçek de deprem etkisi yaratır. Bugün Türkiye gibi ülkelerde yaşanan birçok ekonomik kriz, sadece sayılarla açıklanamaz. Çünkü bu krizlerin ardında toplumsal ruhsal travmalar gizlidir.

 

Psikoloji bize bireyin travmadan sonra yaşadığı kaygıyı, yönelim bozukluklarını ve güven ihtiyacını anlatır. Peki ya toplumlar?

 

Toplumsal travmalar, bireysel olanın kolektif düzeyde yaşanmasıdır.

Ve bu durum ekonomide de kendini gösterir.

Nasıl mı?

 • Bir halk, sürekli belirsizlik içinde yaşarsa tüketim alışkanlıkları değişir.

 • Gelecek korkusu yatırım iştahını bastırır, tasarruf oranları yükselir ama ekonomiye güven düşer.

 • Devlete ya da finansal sisteme güven azaldıkça, insanlar döviz, altın, arsa gibi “güvenli limanlara” yönelir.

 

Ama işin derininde şu yatar:

Güvensizlik bir duygu değil; bir sistemik sonuçtur.

 

Bir birey geçmişte şiddet görmüşse, kendini korumak için çevresine duvar örer.

Bir toplum da sürekli kriz, yoksulluk, dışlanma veya baskı yaşamışsa, ekonomik olarak da “korunma refleksi” geliştirir.

Bu refleks; informal ekonomiye yönelme, kayıt dışı istihdam, vergi kaçırma, büyük yatırımlardan kaçınma gibi davranışlara dönüşür.

 

Dahası var:

Toplumsal travmalar sadece bugünü değil, gelecek kuşakların finansal davranışlarını da etkiler.

1994 kriziyle büyüyen bir nesil ile 2001’de üniversiteye girenler ya da 2018-2023 arasında borç döngüsüne giren gençler arasında tasarruf, borçlanma ve yatırım tercihleri radikal şekilde farklıdır.

 

Çünkü her kriz, sadece cebimizi değil; bilinçaltımızı da etkiler.

 

Bu yüzden ekonomi politikalarını salt makro göstergelerle değerlendirmek yetersizdir. Enflasyonla mücadele, yalnızca faiz artırımıyla değil; güven inşasıyla olur.

Finansal istikrar, sadece yapısal reformla değil; toplumsal onarımla sağlanır.

 

Benim önerim şudur:

Psikoloji ile ekonomi, hukuk ile sosyoloji birlikte düşünülmeli.

Çünkü bir toplumun para politikası, aslında onun korkularına verdiği yanıttır.

 

Ve unutulmamalı:

Ekonomik iyileşme, yalnızca rakamların düzelmesi değil; insanın iç dünyasında da huzurun tesis edilmesidir.

Dr. Erhan Erdemir

Comentarios


bottom of page