Kırık Aynalar: Toplumun Yüzünde Kendimizi Ararken
- Erhan Erdemir
- 6 saat önce
- 1 dakikada okunur
Bir ayna düşünün. Her sabah yüzümüze baktığımız, saçımızı düzelttiğimiz, kendimizi tanımaya çalıştığımız… Ama bu aynanın yüzü çatlamış. Her kırık, başka bir yansımayı getiriyor karşımıza. Toplumsal yapı da işte böyle bir ayna; bireyler, bu aynada kendilerini ararken aslında toplumun kırıklarından süzülen yansımalarla yüzleşiyor.
Freud’a göre bireyin benliği, çevresiyle kurduğu ilişkilerle şekillenir. Bu nedenle psikolojiyi yalnızca bireyin iç dünyasına indirgemek, onun içinde bulunduğu sosyal bağlamı yok saymak olur. Modern toplum, bireyi hem yüceltmiş hem de yalnızlaştırmıştır. Sosyal medya, kentleşme, rekabet kültürü ve ekonomik kaygılar, bireyin ruhsal yapısını her gün biraz daha kırılgan hale getiriyor.
Sosyolog Durkheim’ın anomi kavramı burada devreye girer. Toplumun normlarının çözülmesiyle birey, kendini boşlukta hisseder. Bugün gençlerin işsizliği, umutsuzluğu, aidiyet eksikliği sadece bireysel bir “motivasyon sorunu” değil; bir sistem sorunudur. Aynı şekilde, artan şiddet, tahammülsüzlük, kutuplaşma da birer toplumsal nevroz belirtisidir.
Peki ne yapmalı? Her şeyden önce toplumsal ruh sağlığını bireysel terapilere sıkıştırmamalıyız. Sosyal adalet, eğitimde fırsat eşitliği, insanca çalışma koşulları, psikolojik destek merkezlerinin yaygınlaştırılması gibi yapısal adımlar, bireylerin kendilerini yeniden “sağlıklı” aynalarda görebilmelerini sağlar.
Toplumun aynası kırık olabilir; ama biz bu kırıkların içinden yeniden bir bütünlük yaratabiliriz. Tıpkı bir Japon sanatında olduğu gibi: Kintsugi… Kırılan çömlekleri altınla onarırlar. Belki de kırıldığımız yerden parlamanın yolu, toplumsal yaralarımızı fark edip onları birlikte sarmaktan geçiyor.
Erhan Erdemir
Comments