Fillerin Ölüm Resitalleri
- Ceren Erdemir
- 2 Nis
- 1 dakikada okunur
Bir filin ölümü, sessiz bir çığlık gibidir. Ne bir hırıltı duyar doğa, ne de bir ağıt yükselir göğe. Ama ağaçlar eğilir, rüzgâr durur, kuşlar uçar… Çünkü yeryüzü büyük bir sırrı uğurlar o an: Hafızası yüzyıllara uzanan, toprağa basarken geçmişi anımsatan bir devin vedasıdır bu.
Filler ölmeden önce bir yalnızlığı seçerler. Gençken kalabalıklarda büyür, sürülerde yaşar, yavrulara rehber olurken ömrü bir ormanın haritasına dönüşür. Ama yaşlandıkça içlerine dönmeye başlarlar. Sessizce ayrılırlar grubun içinden. Hızlı değil, sakince. Sanki her adımda geçmişlerinden bir anıyı yere bırakır gibi. Giderler. Bilinmez bir yere. Orada öleceklerini hisseder gibidirler.
İnsanlık bu davranışı mitlere dönüştürmüştür. “Fillerin mezarlığı” derler — kimsenin tam olarak bilmediği bir yer. Belki de her mit, hakikatin yankısıdır. Belki de filler gerçekten ölümle yalnız kalmak ister. Ve belki biz insanlar, onların bu ağırbaşlı vedasında kendi ölümlerimizin eksik kalan tarafını sezeriz.
Çünkü insan, gürültülü ölür. Çoğu zaman yalnızlıktan korkar. Vedayı dramatikleştirir, hayata tutunmaya çalışırken aslında gitmenin ne kadar doğal olduğunu unutur. Ama filler bunu bilerek yaşar. Her vedalarında bir zarafet, bir sükûnet, bir saygı vardır.
Fillerin ölüm resitali, sadece bir hayvanın ölümü değildir. O, doğanın içinde yankılanan bir ders gibidir. Sessizlikle gelen bir kabulleniş, büyüklüğün en sade hali, kaybın zarif yüzü… Öyle ki; bir fil öldüğünde orman susar, ama hafıza konuşur.
Bizim ölümümüz çığlıklarla olabilir. Ama belki, bir gün, filler gibi ölebilmeyi öğreniriz. Sessizce, vakarla, iz bırakarak.
Ceren Erdemir
Commentaires