Freud’un Gözünden: Rüya Gibi Bir Toplum – Bastırılmış Duyguların Günlük Hayattaki İzleri
- Düşler Sahnesi
- 26 Nis
- 2 dakikada okunur
Bir bireyin ruhunda bastırılan her şey, ya rüyasında belirir ya davranışlarında. Peki ya bir toplumun bastırdıkları nereye çıkar?
Sokağa mı? Medyaya mı? Politikaya mı? Yoksa suskun bir cinnete mi dönüşür?
Bugün Türkiye gibi geçiş toplumlarında en belirgin ortaklık, bastırılmış duygularla şekillenmiş bir ruhsal iklimdir.
Cinsellik tabu, öfke ayıp, hüzün zayıflık sayılır.
Ve insanlar bunları bastırırken, davranışlarına dönüşen başka maskeler takar:
Sertlik, kibir, alaycılık, suskunluk…
Freud olarak ben şunu savunurum:
Bastırılan her arzu, başka bir yolla geri döner.
Toplumda da bu böyledir. Bastırılan kadın sesi, erkeğin öfkesine dönüşür. Bastırılan bireysel farklılık, kolektif paranoyaya dönüşür.
İnsanlar “normallik” kisvesiyle yaşamaya çalışırken, içten içe nevroz üretir.
Ve rüyalar…
Onlar sadece bireylerin değil, toplumun da aynasıdır.
Bugünün rüyası nedir?
“Her şey yolundaymış gibi davranmak.”
Ama gerçekte içsel krizler, kaygılar, güvensizlikler günlük yaşamın alt metninde dolaşır.
Bir annenin çocukla kurduğu ilişki, bir erkeğin kadına yaklaşımı, bir bireyin iktidara bakışı… Hepsi birer aktarımdır.
Kendi babası tarafından bastırılmış bir adam, büyüyünce kendisi gibi düşünmeyen herkese bağırır.
İfade edilemeyen duygular, toplumsal maskelerle örtülür:
“Biz böyle görmedik.”
“Adam gibi adam ol.”
“Kadın dediğin sessiz olur.”
Bu cümleler yalnızca dil değildir, psikolojik zırh gibidir. Ama zırh ağırdır; taşıyanı ezer.
Benim divanımda en çok duyduğum cümlelerden biri şuydu:
“Bilmiyorum neden böyle hissediyorum.”
Ve cevabı hep şuydu:
Çünkü hissetmene izin verilmedi.
Bugünün toplumuna baktığımda da aynı şeyi görüyorum:
Hissetmeye izin verilmiyor.
Duygular zayıflık, düşünce tehlike, farklılık sapkınlık sayılıyor.
Oysa iyileşmenin ilk adımı, bastırılanı tanımaktır.
Birey kendine şu soruyu sormalıdır:
“Bugün neyi bastırdım? Kime öfkelenmekten korktum? Ne için üzüldüm de sustum?”
Ve toplum da bu soruları sormalıdır.
Unutmayın:
Bastırılan yalnızca bireyin ruhunu değil; toplumun ruhsal sağlığını da çürütür.
İfade, tedavidir.
Anlamak, özgürleştirir.
Ve en önemlisi:
Nevrozlarla yönetilen bireylerden sağlıklı toplum çıkmaz.
Ama bastırılanı konuşmaya cesaret eden bir toplum, kendi psikolojik rönesansını başlatabilir.
Yorumlar