“Freud ve Togan: Ruhun Doğu’ya Açılmayan Kapısı”
- Düşler Sahnesi
- 26 Nis
- 1 dakikada okunur
Bazı dostluklar bir ırmak gibi akar, kimi denize varır, kimi çölde kaybolur. Freud ile Togan’ın yolu, tarihin ince kıvrımlarında kısa bir an kesişti. Sanki iki ayrı kutuptan gelen rüzgarlar bir anlığına aynı boşlukta buluşmuş, sonra tekrar savrulmuştu kendi yönlerine.
Freud, Viyana’nın sisli sokaklarında Batı’nın ruhunu kazarken, bilinçdışının labirentlerinde gezinirken, gözleri Doğu’ya pek dönük değildi. Onun zihin haritasında, bastırılan arzular, mitlerle yoğrulmuş kompleksler ve bireyin içsel çatışmaları vardı. Ancak bu harita, çölün sonsuzluğunu, ipek yolunun suskunluğunu, bir tekkede yankılanan ney sesini tanımıyordu.
Togan ise, Doğu’nun yorgun bilgeliğini sırtında taşıyan bir göçebe düşünürdü. Ural steplerinin rüzgarını okşayan elleriyle, satır aralarında kaybolmuş bir tarihin izini sürüyordu. Onun belleğinde yalnızca hanlar ve hakanlar değil, insanın anlam arayışı, kimliğin kavimleri aşan kökleri de vardı.
Bir hayal kuralım: Eğer bu iki düşünce işçisi, aynı masada daha uzun süre oturabilseydi… Freud, Togan’dan Kutadgu Bilig’in satırlarını duysaydı, bir dervişin iç yolculuğunu dinleseydi, Doğu’nun rüyalarını, korkularını, susuşlarını anlamaya çalışsaydı… Belki de Oidipus’un lanetinden önce Yusuf’un kuyusunu düşünürdü. Belki de bastırılanın yalnızca cinsellik değil, uygarlığın kendisi olduğunu fark ederdi.
Ama olmadı. Togan yoluna devam etti, Freud da öyle. Aralarında bir selam kaldı, belki birkaç fikir kırıntısı. Zihinler temas etti ama birleşemedi. Ve biz bugün, hayal etmekle yetiniyoruz. Eğer Freud, Doğu’ya Togan’ın gözünden bakabilseydi, ruhun haritası başka türlü çizilir miydi?
Kim bilir… Belki de Freud’un eksik bıraktığı yerden, biz tamamlamalıyız bu yolculuğu. Belki Doğu’nun bilinçdışına inmek, şimdi bize düşen bir görevdir.
Comentários