“Siyasetin Ruh Hâli: Psikolojiyi Yönetenler mi, Yöneten Psikoloji mi?”
- Dr. Elif Arslan
- 2 Nis
- 1 dakikada okunur
Siyaset, artık sadece ideolojilerin ya da programların yarıştığı bir alan olmaktan çıktı. Günümüzde siyaset, büyük ölçüde algıların, duyguların ve psikolojik yönlendirmelerin savaşı haline geldi. Liderler seçmeni etkilemek için sadece vaat değil, duygu da sunuyorlar. Kimi korkuyu kullanıyor, kimi umut vadediyor, kimi ise nostaljiyle geçmişe dönüş sözü veriyor.
Bu çağda seçmen davranışı sadece ekonomik göstergelerle değil, psikolojik etkilerle de şekilleniyor. Seçmenin kendisini güvende hissetmesi, güçlü bir lider figürüyle özdeşleşmesi, hatta kendini ‘anlaşılıyor’ hissetmesi artık oy tercihini belirleyen ana faktörlerden biri haline geldi. Siyasal iletişim uzmanları, bilinçdışı duygulara hitap eden söylemlerle seçmeni yönlendirmeye çalışıyor.
Bir diğer tehlike ise siyasetçilerin, toplumu bilinçli olarak bir duygusal kutuplaşmaya yönlendirmesi. ‘Biz’ ve ‘onlar’ ayrımı, aslında sadece siyasal değil, psikolojik bir ayrışma yaratıyor. Bu da toplumda empatiyi yok ederken, düşmanlaştırmayı artırıyor. Oysa sağlıklı bir demokrasinin temelinde sadece oy çokluğu değil, ortak bir psikolojik zeminde buluşabilmek yatar.
Siyaset artık psikolojiyle yürütülüyor ama bunun tehlikeli bir tarafı da var: Toplumun ruh sağlığı bozuldukça siyaset de daha radikal, daha dengesiz ve daha sert hale geliyor. Siyasetin psikolojiyi yönetmesi bir noktaya kadar anlaşılabilir; ancak psikolojinin siyaseti yönetmeye başladığı anda risk büyür. Çünkü kaygı, öfke, korku ve belirsizlik üzerine kurulu siyaset, sonunda kendi halkına da zarar verir.
Ayşe Elif Arslan
Comentários