top of page

Tohum Bırakmak: Ölümden Önceki Sessiz Vasiyet


 

Bir bitki ölmeden önce, tüm enerjisini bir şeye verir: tohuma. Rüzgârla dağlara, kuşlarla ovalara, toprağın derinliklerine ya da bir hayvanın kürküne karışan o küçük yaşam kapsülleri… Bir bitki için ölüm, yok oluş değil; devam etmenin başka bir şeklidir. Tohum, onun dünyaya söylediği son cümledir. Ve bu cümle, “Ben gittim, ama yaşam sürmeli” diyen sessiz bir vasiyettir.

 

Peki ya insan?

 

İnsan da ölmeden önce bir tür tohum bırakır mı ardında?

 

Çoğu zaman evet.

 

Kimi bir çocuğun gözlerinde, kimi bir kitaptaki satırlarında, kimi bir öğrencinin hafızasında, kimi bir sevgilinin kalbinde… İnsan dediğin, sadece nefes alarak değil; düşünerek, severek, anlatarak ve paylaşarak yaşar. Ve ölmeden önce yaptığı her şey, aslında yaşama bıraktığı tohumlardır.

 

Bir büyüğün nasihati, bir sanatçının resmi, bir annenin kucağı, bir öğretmenin sesi, bir dostun vedası… Bunların hepsi birer tohumdur. Ve her bir tohum, yeni bir düşünceyi, yeni bir duyguyu, yeni bir yaşam biçimini doğurabilir.

 

Bazı insanlar ise doğrudan tohum olduklarını bilerek yaşar. Sessizce ama inatla. Onlar bilir ki, her davranış, her söz, her iz bırakma çabası aslında geleceğe yapılan bir yatırımdır. Beden gidecek, ama iz kalacak.

 

Bu yüzden insan da tıpkı bir bitki gibi, bazen farkında olmadan, bazen bilerek ve isteyerek yaşamın devamı için “tohumlar” bırakır arkasında. Belki bir fikir olur, belki bir şiir, belki bir çocuğun alnına kondurulmuş sevgi dolu bir öpücük…

 

Kim bilir, belki de yaşamanın en derin anlamı budur: Ölümden önce yaşamaya ve yaşatmaya niyetli bir tohum bırakmak.

Comentarios


bottom of page