ATEŞİ Ç’ALMAK HÂLÂ SUÇ MU?
- Erhan Erdemir
- 14 Haz
- 1 dakikada okunur
Bir zamanlar tanrılar katında işlenen bir “suç” vardı: Bilgiyi paylaşmak. Prometheus, tanrılardan çaldığı ateşi insanlara verdiğinde yalnızca karanlığı değil, düzeni de yaktı. Çünkü o kıvılcım, ısıtmanın ötesinde bir anlam taşıyordu: Sorgulama cesareti.
Zeus’un adaleti, Prometheus’un cezasını belirledi. Yargılama yoktu, savunma yoktu. Çünkü onun “kim olduğu” yeterince tehlikeliydi. Cezası da ona değil, taşıdığı fikreydi: İnsanın hakikat arayışı.
Aradan binlerce yıl geçti. Bugün tanrıların sarayları yok, ama saraydan güçlü sistemler var. Prometheuslar yine var; bir gazeteci, bir belediye başkanı, bir akademisyen, bir öğrenci ya da sadece hakikati söyleyen bir yurttaş…Ve yine ateşten korkuluyor. Ama bu kez “ateş” yerine “gerçek” var.
Alman hukukçu Günther Jakobs, bu çağdaş mitolojiyi “düşman ceza hukuku” ile tarif etti. Bu anlayışta hukuk herkese eşit uygulanmaz. İnsanlar ikiye ayrılır: Vatandaşlar ve düşmanlar. Sadık olanlar korunur; ama muhalif olanlar yalnızca birer “risk”tir.
Artık hukuk, kişiyi eylemine göre değil, kimliğine, kimliğin temsil ettiklerine ve hatta potansiyeline göre yargılar. Bir söz, bir tweet, bir protesto…Hiçbiri suç olmayabilir. Ama birileri için tehdit sayılır.
Günümüz mahkemelerinde oynanan sahneler tanıdık: Deliller değil, algılar konuşur. Savunmalar formalitedir. Kararlar önceden yazılmıştır.
Çünkü artık amaç adalet değil, itibar infazıdır. Sistemin verdiği asıl mesaj şudur: “Kendini güvende sanma. Sıra sana da gelebilir.”
Düşman ceza hukuku, aslında hukukun hukuk olmaktan çıktığı noktadır. Ve Prometheus hâlâ zincirli. Her sabah onun karaciğerini parçalamaya gelen kartallar bu kez ekranlarda, manşetlerde, linç kampanyalarında dolaşıyor.
Ama yine de bazıları ateşi taşıyor. Karanlığa inat, hakikatin kıvılcımını çoğaltıyor. Biliyorlar ki, adaletin tanrılardan değil, halktan geleceği bir gün var.
O yüzden sormaya devam ediyoruz: ATEŞİ Ç’ALMAK HÂLÂ SUÇ MU? Yoksa gerçekleri saklamak mı asıl suç?
Yorumlar