top of page

Ekonomik Sıkışma ve Ruhsal Tıkanıklık: Geçim Endişesi Üzerine Psikolojik Bir Okuma



Bir ülkenin ekonomik göstergeleri yalnızca piyasaları değil, toplumun ruh sağlığını da doğrudan etkiler. Haziranı geride bırakırken, Türkiye'de artan enflasyon, hayat pahalılığı ve geçim sıkıntısı, bireylerin yalnızca cüzdanlarını değil, benliklerini de sarsmaktadır. Gündelik hayatta giderek artan “yetişememe” hissi, sadece zamanla değil, imkânla da ilgilidir. Bugün birçok birey sabah uyandığında ilk olarak “nasıl geçineceğini” düşünmektedir. Bu düşünce, zamanla ruhsal bir tıkanmaya neden olur. Psikolojide bu duruma “varoluşsal daralma” denir: Kişinin hayatındaki anlam kaynakları, sadece hayatta kalmaya indirgenir. Viktor Frankl’ın deyimiyle, insanın asıl ihtiyacı mutluluk değil, anlamdır. Ancak anlam; güvenli bir ortam, öngörülebilir bir gelecek ve aidiyet hissi üzerine kurulur. Günümüz Türkiye’sinde bu üç unsur da ciddi şekilde aşınmış durumda. Aile içinde çatışmalar artmakta, gençlerde tükenmişlik ve umutsuzluk yaygınlaşmakta, yetişkinlerde ise depresif belirtiler sıradanlaşmaktadır. Ekonomi sadece cebimizde değil, zihnimizde de kriz yaratır. Çünkü yoksulluk sadece fiziksel değil, psikolojik bir yalnızlıktır da. İmkânı olanlarla olmayanlar arasında büyüyen uçurum, toplumsal empatiyi zayıflatır. Bu da dayanışmayı değil, bireysel içe çekilmeyi beraberinde getirir. Oysa dayanışma, en güçlü terapidir. Geçim sıkıntısı, eğer yalnızca bireyin sorunu olarak görülürse, toplumun kolektif vicdanı körleşir. Bugün ihtiyacımız olan şey, sadece ekonomik reformlar değil; ruhsal bir yeniden inşadır. Toplumu ayağa kaldıracak olan şey, yalnızca rakamlar değil, insanların birbirini yeniden “duymasıdır.” Ekonomik sıkışma geçici olabilir ama ruhsal tıkanıklık kalıcı hale gelirse, yalnızca birey değil, bir millet çöker. Temmuz sıcakları bastırırken, belki de en çok ihtiyaç duyduğumuz şey serinleten bir merhamettir.

Yorumlar


bottom of page