top of page

İDEAL TOPLUM MASASI; Farabi, Aristo, İbni Sina ve İbni Haldun’un Zihinsel Diyaloğu


 

(Mekân: Zaman ve mekân ötesi bir divan. Uçsuz bucaksız bir kütüphanenin ortasında, kadim alfabelerle yazılı kitapların çevrelediği yuvarlak bir masa etrafında oturmuş dört bilge: Farabi, Aristo, İbni Sina ve İbni Haldun.)

 

Farabi:

Ey erdemli akıllar! Yıllardır kalem oynattım, düşler kurdum “el-Medinetü’l-Fazıla”mda. Erdemin hüküm sürdüğü, aklın rehberliğinde yükselen bir toplum tahayyül ettim. İdeal toplum, ancak hikmet sahibi yöneticilerle var olabilir. Lakin sorarım size: Ahlâki erdemler ile siyasal kudret aynı bedende var olabilir mi?

 

Aristo:

Ey Farabi, seni selamlarım. Senin “faziletli şehir” dediğini ben “polis”te aradım. Yönetenler erdemli olmazsa, devlet yozlaşır. Ancak unutmamalıyız: İnsan “zoon politikon”dur, yani toplumsal bir hayvandır. Eğitimle şekillenir, alışkanlıklarla yoğrulur. Yasalar ve kurumlar, iyi insanları yetiştirmelidir. Fakat sormama izin ver: İyi bireyler mi iyi toplumu yaratır, yoksa iyi toplum mu iyi bireyleri?

 

İbni Sina:

Ben ki, tıpta ruhun beden üzerindeki kudretini, felsefede aklın metafizik ufkunu yazdım. Aristo’dan öğrendim, Farabi’den beslendim. Fakat sizin toplumlarınız hep idealize edilmiş. İnsanın nefsi daima çatışma içindedir. Ruhun üç mertebesi vardır: bitkisel, hayvani ve akli. Toplum da bu mertebelerde biçimlenir. Ey Aristo, ey Farabi, insanın aklı kemale ermeden toplum nasıl kemale ersin?

 

İbni Haldun:

Kardeşlerim, siz ideali ararken ben gerçeğin izini sürdüm. Mukaddime’de yazdım: Toplumlar doğar, gelişir, sonra çöker. Asabiyet – yani toplumsal dayanışma – devletin temelidir. Fakat zamanla bu asabiyet zayıflar, yozlaşma başlar. Ey Farabi, erdemli şehir güzel bir ütopya, ama tarih başka bir şey söyler: Her sultanlık fanidir, her güç er geç çözülür.

 

Farabi:

İbni Haldun, sen gerçeği çıplak gözle izlersin, ben ise aklın gözlüğüyle bakarım. Evet, tarih çöküşleri anlatır, ama biz filozoflar geleceği kurmakla mükellefiz. Siyaset felsefesinin işi, olanı değil, olması gerekeni söylemektir. Eğer insan doğası kötülüğe meyilliyse, erdemle onu eğitmek zorundayız.

 

Aristo:

Farabi’nin dediği gibi, filozof-kral fikri yabana atılamaz. Lakin bu kralın erdemli olması, sadece doğuştan gelen niteliklerle değil, iyi bir eğitim ve sağlam kurumlarla mümkündür. Toplumun yapısı bireyin yapısını etkiler. Eğer mülkiyet adaletsiz dağıtılmışsa, ahlak da çürür. Bu nedenle benim ideal toplumum, orta sınıfın güçlü olduğu bir toplumdur.

 

İbni Sina:

Siz siyasal yapının düzenini tartışırken ben, bireyin iç düzenini öncelerim. Ruhsal denge olmadan hiçbir toplumda huzur olamaz. Hekim olarak gördüm: Ruh bozuldu mu, beden de bozulur. Ahlak bozuldu mu, toplum çürür. İdeal toplumun temeli, akli yetilerini kullanan bireylerle mümkündür. Peki size sorarım: Bugünün toplumları bu yetileri geliştirecek araçlara sahip mi?

 

İbni Haldun:

Sahipti, ama zamanla kaybetti. Çünkü her medeniyet, kendi refahıyla birlikte gevşer. Asabiyet yerini konfora bırakır, mücadele ruhu körelir. Devletin ilk kurucuları çölden gelir, yoksullukla terbiye olmuşlardır. Lakin saraylara yerleşince, geçmişin çetinliği unutulur. Bu, tarihin devr-i daimidir.

 

Farabi:

O zaman görev, felsefenin kendisindedir. Erdemli toplumu kuramasa bile, insanlara o ideali hatırlatmakla yükümlüdür. Eğer her çağda birkaç hakîm kalırsa, toplumlar bütünüyle yoldan çıkmaz. Ey Aristo, senin öğretilerin bin yıl sonrasında bile yankı buluyorsa, bu idealin gücündendir.

 

Aristo:

Ve ey Farabi, senin Arap dünyasındaki yorumların olmasa, belki ben de unutulmuş olurdum. Bilgi bir zincirdir; geçmişin ışığı geleceğe yansır. Ama şunu unutmayalım: İdeal toplum, filozofların masasından değil, halkın kalbinden ve adaletin terazisinden doğar. Yasalar, tüm yurttaşlar için eşit olmalı; zengin fakir arasında adalet sağlanmazsa, hiçbir sistem uzun süre yaşayamaz.

 

İbni Sina:

Adalet… evet. Adalet hem bireysel hem toplumsal bir ilaçtır. Bireyde vicdanla başlar, devlette hukukla sürer. Ama insanın ruhsal düzeni de unutulmamalı. Toplumlar sadece maddi yapılarla değil, manevî yapılarla da ayakta durur. Eğer değerler yıkılırsa, kanunlar da işlemez olur.

 

İbni Haldun:

İşte bu yüzden toplumları anlamak için sadece felsefe değil, tarih, ekonomi ve coğrafya da gerekir. Çünkü kuraklık da savaş çıkarır, vergi sistemi de. Tarih, sadece insanların değil, iklimlerin de hikâyesidir. İdeal toplum, bu çok boyutlu gerçeğin farkında olmalıdır.

 

Farabi:

O hâlde birleşelim. Senin tarihsel sezgin, Haldun; senin siyasal realizmin, Aristo; senin ruhsal derinliğin, İbni Sina; ve benim felsefi idealizmim bir araya gelirse, belki hâlâ insanlık için bir umut doğar.

 

Aristo:

İdeal toplum belki hiçbir zaman tam olarak gerçekleşmez. Ama ona yaklaşmak, her neslin görevidir.

 

İbni Sina:

Ve insan, hakikati aradığı sürece yaşar.

 

İbni Haldun:

Tarih döner, ama hikmet sabit kalır.

Son söz:

 

Dört büyük bilgenin bu hayalî ama anlamlı diyaloğu gösteriyor ki, ideal toplum bir kişiyle değil, fikirlerin ve disiplinlerin birlikte konuşmasıyla oluşur. Belki bir Farabi kadar hayalci, bir Aristo kadar düzenci, bir İbni Sina kadar içe bakan ve bir İbni Haldun kadar gerçeğe yaslanan bir toplum mümkündür…

Comentários


bottom of page