top of page

“Nuh’un Bağında Şeytanın Gölgesi: Mitolojik Bir Üçleme”


 

Nuh tufan sonrası gemiden indiğinde, yeryüzü yepyeni bir yalnızlıkla karşılamıştı onu. Toprak sessiz, gökyüzü kırgındı. Hayatta kalan az sayıdaki canlı, yeryüzünün yeniden inşasında Nuh’un yanında suskun birer tanıktı. Nuh’un eliyle diktiği ilk şey bir asma oldu. Rivayet odur ki, toprağa gömülen o asma filizi, tufandan önce cennette var olan üzümün devamıydı. Yani yaşamın bir tür hafızası…

 

Ancak bu asma sadece bir meyve değildi. İçinde hem yaşamı hem de baştan çıkarışı taşıyordu. Zira şarap, geçmişin yasını tutanlar için bir teselli; geleceğin yükünü taşıyanlar içinse bir kaçıştı. Ve her kaçışta olduğu gibi, Şeytan oradaydı.

 

Derler ki, Şeytan bu asmanın büyüdüğünü görünce gülümsedi. Çünkü bu meyveyle birlikte insana bir yeni sınav kapısı daha açılmıştı: Sarhoşluk. Ama bu sadece içkiyle değil; arzuyla, güçle, aşkla ve hatta inançla bile sarhoş olabilen insanın hikâyesiydi.

 

Şeytan, Nuh’un asmadan şarap üretmesini izlerken altı hayvanın kanını döker toprağa: maymun, aslan, domuz, horoz, yılan ve tilki. Her biri sarhoşluğun bir yüzünü simgeler. Maymun neşeyi ve maskaralığı; aslan cesareti ve öfkeyi; domuz şehveti; horoz gururu; yılan kurnazlığı; tilki ise içten içe işleyen entrikayı… Ve Şeytan fısıldar:

“Her kadeh bir maskeyi doğurur. Hangisi senin gerçek yüzün, ey insan?”

 

Nuh ise sessizdir. Zira o, Tanrı’nın elçisi olduğu kadar, insanlığın babasıdır. Ve bilmektedir ki, her kuşak kendi tufanını yaşar. Asma bu yüzden dikilmiştir: Unutmak için değil, hatırlamak için.

 

Şarap bu mitolojik bağlamda sadece içki değil, bilincin hem yükselişi hem düşüşüdür. Aydınlıkla karanlığın arasında titreyen bir mum gibi. Nuh’un bağı, Şeytan’ın gölgesiyle büyür; ama o gölge olmadan bağ da anlam kazanmaz.

 

Bugün bir kadeh şarapta hâlâ Nuh’un hüznü, Şeytan’ın gülüşü ve insanın sonsuz çelişkisi saklıdır. Çünkü mitolojide olduğu gibi, yaşamda da hiçbir öykü tek taraflı değildir .

Yorumlar


bottom of page