“Tanrı Neden Susturuyor?” Gazze üzerine bir ağıt ve felsefî çağrı
- Felsefe Masası
- 27 Tem
- 2 dakikada okunur
Masa bu kez farklı kuruldu. Sözler başlamadan önce, bir çocuğun çığlığı duyuldu. Sonra bir annenin feryadı, ardından sirenler… Gazze’den gelen yankılar, masanın ortasına düştü. Kimse konuşmadı.
İlk konuşan Şems oldu, sesi titriyordu: “Yeryüzünde insan canı bu kadar ucuzsa, göklerin sessizliğinde ne arıyoruz? Tanrı’yı bekleyen biz miyiz, yoksa bizden umudunu kesen Tanrı mı?”
Sokrates gözlerini yere indirdi: “Tanrı’nın töz olduğunu söyleyen Spinoza, onu evrenin özüyle bir tutar. Ama eğer Tanrı her şeydeyse, Gazze’deki molozda da Tanrı var mıdır? Ve eğer varsa, neden susar?”
Victor Hugo yumruğunu masaya vurdu: “Ben sustuklarında Tanrı’nın değil, insanların yok olduğunu gördüm! Bir çocuk gömülürken, mezar kazılmaz; vicdan gömülür aslında. Ve biz onu yıllardır defnediyoruz!”
Ömer Hayyam derin bir nefes aldı, kadehini yere bıraktı: “Ben Tanrı’yı yıldızlarda değil, yetimin gözünde ararım. Tanrı müdahale etmiyorsa, belki de bizi imtihan etmiyor… Belki de biz onun yerini terk ettik.”
Freud sessizce başını salladı: “Tanrı’ya değil, insanın içindeki bastırılmış canavara bakın! Tanrı’yı suçlamak kolaydır; ama Tanrı, bizim kolektif suskunluğumuzda kaybolur. Devletler katlederken, toplumlar susar. İşte Tanrı orada ölür.”
Athena kalktı, cümleleri soğuk ama nettir: “Tanrı müdahale etmez çünkü özgürlük verir. Ama bu özgürlüğü kana bulayanlar, onu Tanrı’nın adına yapar. İşte asıl günah budur: Tanrı’yı katliama ortak etmek.”
Ali Şeriati gözlerini kapadı, ellerini göğsüne koydu: “Eğer Tanrı varsa, bizden değil, biz onun rahmetinden uzak düştük. Gazze’de Tanrı değil, insanlık ölüyor. Ve bu ölüm, sadece orada kalmıyor – her kalbin kıyısında bir toprak kayıyor.”
Don Kişot ayağa kalktı, gözleri doluydu: “Ben Tanrı’yı adaletle aradım! Ama şimdi görüyorum ki, adaletin zırhı delinmiş, ve biz o zırhı kendi ellerimizle sökmüşüz…”
Sancho Panza hafifçe başını salladı: “Efendim, belki de Tanrı hiç susmadı. Biz onu sadece bombaların sesinde duyamadık. Belki her ağlayan çocuk, Tanrı’nın bize attığı tokattı. Ama biz yanağımızı çevirmeyi öğrendik.”
Şems yeniden konuştu, bu kez fısıltıyla: “Tanrı dokunmaz, çünkü belki o bizim içimizde bir nurdur. Ve o nur sönmüşse, Gazze değil, insanlık yanmaktadır…”
Masa bu kez dağılmadı. Kimse gitmedi. Çünkü susmak artık ihanetti. Ve belki Tanrı hâlâ konuşuyordu… Ama onu duyabilmek için, önce vicdanın kulaklarını açmak gerekiyordu.
Yorumlar