top of page

Temmuz’un Aynasında İnsan: Yanmak mı, Aydınlanmak mı?



Temmuz… Güneşin en dik vurduğu, gölgelerin en kısa kaldığı aydır. Sıcaklıkla birlikte çıplaklık başlar; bedenin değil, ruhun çıplaklığı. Çünkü bu ay, insanı saklandığı yerden çıkarır. Hiçbir maske sıcağa uzun süre dayanamaz.

Ve felsefenin tam zamanı gelir…

Temmuz, doğanın gözümüze tuttuğu bir aynadır.  Ama o aynaya kaç kişi gerçekten bakabilir?  Gördüğünü kaç kişi kabul eder?

Felsefe Masası’nda bu ay, şu temel ikilemi tartışıyoruz:  “Yanmak mı, aydınlanmak mı?”  Aynı ateş, hem yok eder hem de ışık verir.  Aynı deneyim, kimini yakar kimini olgunlaştırır.

Acıyan bir düşünce, insanı ya taşlaştırır ya da derinleştirir.  Bu yüzden diyoruz ki: Temmuz’un sıcağı, yalnızca bedenimizi değil, zihnimizi de terletsin.

Sokrates’in dediği gibi:  “Sorgulanmamış bir hayat, yaşamaya değmez.”

Ama Temmuz bize bir şey daha hatırlatır:  Sorgulanmamış bir toplum da yaşanmaya değer değildir.  Geleceğin inşası, susarak değil, düşünerek olur.  Bazen tek bir cümle, bin yıllık suskunluktan daha çok devrim yapar.

Bu ay seni davet ediyoruz:  Gölgeye değil, ışığın tam ortasına.  Yüzleşmeye, sorgulamaya ve yanarken aydınlanmaya.

Temmuz’un sorusu şu olsun:  Seni yakan nedir?  Ve o ateşten hangi anlamla çıkmayı seçiyorsun?

Yorumlar


bottom of page